Powered By Blogger

3 Kasım 2010 Çarşamba

Four Tet - Angel Echoes

Joe Strummer & The Mescaleros. Willesden to Cricklewood

Ne hafifletici bir şarkıdır bu böyle




From Willesden to Cricklewood

I tell you the town looked good
Walking lonely avenues
Where rhinestone cowboys find the blues
There's people in doing their thing
Gettin' all the mozzarella in
And the passing time and phassing moons
Words flying in cloudy rooms
Plastic bags, milk and eggs
The poor old crone's got aching legs
How I would love to speak
To everybody on the street
Just for once to break the rules
I know it would be so cool

From Willesden to Cricklewood
From Willesden to Cricklewood

From Willesden to Cricklewood
Come with me and be no good
Be a mad man on the street
Sing something out like reet petite
Let's hip-hop at traffic lights
Ten thumbs up and smilin' bright
Crossing all the great divides
Color, age and heavy vibes

From Willesden to Cricklewood
I tell you the town looked good
From Willesden to Cricklewood
From Willesden to Cricklewood

Oh, let's go down to Al Rashid's
All the Aussie lagers are on me
Now you've got the Absinthe out
Your old mother, she wants a stout

From Willesden to Cricklewood
As I went it all looked good
Thought about my babies grown
Thought about going home
Thought about what's done is done
We're alive and that's the one
From Willesden to Cricklewood
From Willesden to Cricklewood

7 Eylül 2010 Salı

Millenium Party

vişne kesmece değil ki seçelim
olsun fazla ekşi çıkan liköre içelim
ölüler her sabah daha mutlu ölür
yeni veletler doğurur dünkü veletler
yarın doğacak veletoğluveletoğluveletlere içelim
onların okul formalarına yüz delik
dilim dilimlerine, flaş patlayınca patlayan floş
kahkahalarına, kadraja girmeyen çoraplarının
markalarına
are youuuu readdyyyyyyyyyy içelim

sen öğüt öğüt sonra gel eğit
yandı gülüm beton ağıt
demokrasi ucuz aritmetik demokrasiye içelim
akkamunun uzunbeyaz sakallarıyla saçlarımızı örelim
komşunun kızı beğenecek mi kapısını çalıp görelim
kafamızla kafa bulacak lüksümüz yok hadi içelim

- Ne kaldı elimizde? Şiir ve mizahtan başka yani…
- Müziği unutuyorsun ve bu şehrin de bir sınırı var biliyorsun
- Nereye gitmek istiyorsun?
- Beni nereye götürmek istiyorsan…
- Hangi filmden hatırlıyorum ben bunu?
- Chungking Express?
- Hadi içelim.

uyanmanın salyaları akıyor dudaklarından
bir çingenenin, o salyanın hiç kurumayacak
yarınlarına içelim, bazı sokakların kesmediği
bazı sokaklara, duvarlarına dört mevsim
manzaralı takvimler asılan evlerin… o
evlerde yürüyen çizgili pijamalı babaların… o
babaların lise aşklarına içelim
sabah erken kalkıp melek
pilavı pişiren annelerin… o
annelerin haftasonu ütülerinin… o
annelerin anne olmadan önceki anneliklerinin
mor kurdeleli nikah şekerlerine o annelerin
içelim heyy daha içelim heye içelim

boğaz dar mı pis mi boğaz kimin
boğası geliyor boş mu boğaz
doymayan candan tok mu, boğaz
nerden geliyor can
nereye, ne var ne yok geçiyor boğazdan
cana değmese de, nerde
bitirmek gerekiyor ya son kadehin
bilinseydi son olduğu içilir miydi içelim

- Niye balkona çıkardın beni?
- Gözlerim yandı. İnsanın parfüm sıkması geleneği pis koktuğunu belli etmemek için çıktı. İnsanın yüzde yetmişi su yüzde yetmişi ter toprak toz egzoz… kaçı ruh? Üstüne sıkmıyor kimse parfümü ruhuna sıkıyor, yıkanınca herkes iyi kötü temiz kokuyor çünkü. Biz görmüyoruz ama salonun dört bir yanında birbirine tırnak geçiren koku buharları yüzüyor, göz kırpan iç geçiren öpüşen dil çıkaran kelepçe takan tırabzandan aşağı iten yumruk sallayan bıçak çeken…
- Gece bitince ruhlar yine kardeş olacak yani, parfümlerin en kalıcısı ne kadar kalır ki insan teninde?
- Bilmem. 3 saat? 8 saat? belki bir gün…
- Sen ne sıktın peki bu gece?
- Hiçbişey sıktım. Bir ömür üzerimde kalan bir koku sıkmak isterdim… niyet kokusu, aldanış kokusu, adalet kokusu…L’Eau de Justice ya da sarıl bana.
- Hadi içelim.

hissimiz kablel vuku bulmadı biz
yine de hisslenip içelim, her an
parçalanabilir gibi her şey duruyor
vakit kaybolmasın bir yere içelim
tuttuğumuz yer yerinde dursun
keçiler kaçıyor keçiler şimdi bi dursun
aptallık her yerde başka yerde arama
ne zamandır bizi bekleyen Godot’a içelim

- Eğlenmek için müziğin sesini sonuna kadar açmaları gerekiyor… ikna etmek için bağırarak konuşmaları… Şu kadehleri de devirince kalkalım hadi.
- Olur.
- ………………………
- ………………………
- İlk önce gaz ve toz bulutu vardı, gerisini biliyorsun.
- BAĞIR BİRAZZ SENİ DUYAMIYORUUM!
- İLK ÖNCE GAZ VE TOZ BULUTU VARDII, GERİSİNİ BİLİYORSUUNN.
- SONRA NE OLDUUU?
- BİLDİĞİMİZ ŞEYLER İŞTEE… TÜM İNSANLIK OLARAK BİLDİĞİMİZ ŞEYLEEER…
- BİLMEDİĞİMİZ BİR ŞEYLER DE OLMALI AMAAA. BEN ONLARI BİLMEMEK
İSTİYORUUUMMM. BİLMEDİKLERİM BANA YETMİYOOORRR.
- HADİ İÇELİMM!

hirudo economicus'tan

hirudo economicus’un yarasıyla yarenliği

insan o yarasını görünce bi irkiliyor önce. insan o yarasını görünce bi büyüyor sonra. yarasını kendi biliyor. alışıyor. sevip okşuyor. tutuyor suya sokuyor. yüzüne su çırpıyor. dışarı taşırmamayı öğretiyor. tutup sokaklarda gezdiriyor. alfabe öğretiyor. gazete okutuyor. insan içine sokuyor. arkadaşlarla tanıştırıyor. matematik okutuyor. mahalle maçında kalecilik yaptırıyor. ketçabı dışarıya taşırmadan sosisli sandviç yemesini öğretiyor. açık televizyona bakmasını. yemek yapmasını gömleklerini ütülemesini. terk edilmeyi öğretiyor. terk edilmenin zarif vahşetini. yazlık diskoda dans edip eğleniyor gibi yapmayı. ilk kez uçağa binmenin büyütülecek bi bok olmadığını. eve gelen kirli ve terli ustaya su alır mısınız diye sormayı. seninle ödeşicez diye bağırdığın adamı ömründe bir daha hiç görmemeyi. kazık kadar olup kazık yemeye devam etmeyi. kendine veremediğin aklı başkalarına vermenin burukluğunu. yara alışmayı öğretiyor. zor oluyor ama her şeye alışmayı öğretiyor. hiç görmediği bir manzarayı ilk gördüğünde bu manzarada insan şair olur yahu diyen insanların ne çok olduğuna. her gece yatmadan önce beş dakika özlü sözler kitabı okuyup hayatı anlayanlara. bilirbilmeden çok bilenlere. cosmopolitan okuyan kadınlara penis boylarında savaşan ordulara. portakal kokulu su geçirmeyen ipek eşarplara. fikir sahibi olmanın sadece insanlara bahşedilmiş olmasına. babana henüz hayattayken içindeki her şeyi söyleyeceğin günü beklemeye. göze alamadıklarının gün gelip gözünde büyümesine hem nasıl. geniş iç mekanlara feşmekanlara. sayın abone olmaya. elinde olmamaya. gülmeye. geçmeye. vazgeçmeye. büyümeye. aksiyon plansızlığa. kitle kültürü ve ahlak bilgisizliğe. şiddetli seçimsizliğe. büyümeye. büyümeye. hiç durmadan.

hirudo economicus'tan

hirudo economicus’un gece gece efkârlanıp hazır şarkıya yazdığı söz
-rakı sofrasında yutmalık, videoya çekerse youtube’a koymalık-

gidelim be arkadaş nereye gideceksek
gidelim daha zaten yeni geldik sayılır
gitmeden doldur be arkadaş son bi kez daha dolsun
pazar ekleri şişme botlar rüzgâr falan

gidelim arkadaş benim derdim çok
gidelim bunların hiç gidesi yok
her şey ne küçük fazla büyütecek bi şey yok
hiçbir şeyin olduğu yok her şey olurken

merkez üssü dünya olan bir deprem olsun
tımarparka gidelim sonra -adresi sora sora buluruz-
insanı insana hayvanla anlatan bir sanat olsun
böğürelim arkadaş, en basit sorudan
başlayalım birbirimizi anlamaya

gidelim be arkadaş, parasız ve damga pulsuz
gidelim ikametgahsız gidelim bir esrargâha
tekrarını vermiyorlar o günlerin bekleme boşuna
arkası yoktu öncesini hatırlamıyorum hiç sorma

gidelim arkadaş artık kime ne diyeceğimi bilemiyorum
burdan yetkisiz birilerine seslenmek istiyorum
herkesin hasta olduğu bir toplumda herkes biraz hirudo
herkes kimsenin nesi oluyor kimse kim

neyse daha daha iyiyim dahası da var
kudurgunum daha günler geçiyor ve daha
hiçbir şey yok ki hiç kimseyi bulmasın
evet hiçbiraz var işte neyse alıştım alıştım
arkama şu yastığı koyar mısın?

kim ki o

Empire Of The Sun - We Are The People

memnum oldum

ben de oldum, çok oldum, hay hay, buyurun efendim, önden, yandan, daha daha, şurdan, nasılsınız, iyilik, olsun, sağlık, napalım, sözünüzü kestim, ayy, görüşmeyeli, rica ederim, hahhaha, çocuklar, alemsiniz, nasıl, siz adamı, ben bi lavaboya, inanmıyoruuumm, pardonnn, ordan ayrıldım geçen ay, geçen bi arkadaş, hadi yaa, memnun oldum, bakar mısınııızz, nerdesiniz birader yahuu, barış da benim liseden, hadi görüşürüz babacım, memnun oldum, kim dedin kim, sene kaç, çok sıkı filmdi ama, kısmetse ağustos gibi, ne diyosuunn, ilhan amcanı tanıdın mı, şunu verebilir miy, sonra çektim bunu kenara, ya işte yoruldum artık diyor, abi hepsi aynı bokun suyu, maşallah pek, ben de çok memnun, bak sana ne diyceem, almanyadan patentini, ben dışarıda bir sigara, bu sene teşekkür aldı amcası, ne demişşş şair, tamam abi dedi olur dedi, yok ben almıycam sağol, büyükçe ferah bi yer, osman yağmurdereli de ölmüş, şu tarafa gidelim mi, ya orda bıktırdılar beni, msn kullanıyor musun, eeeee şimdi peki, kaç adam çalışıyo sizde, çok iyi adamdı yaa, çeşme yapalım diyoruz, teşekkür et amcaya, off terledim yaa, vaktiyle orda büyük bi park, beni kaydetsene, tabi tabi kesinlikle, bi beyaz şarap daha lüt, ben herife böyle bakıyorum, yani aslında, illallah dedim yani, ben de çok memnun, cebim değişti ama mailim, oğlum çıksanız sanki final, biz arayıp sormasak, emekli olunca, fransız bir şirket satın aldı, pardoooonn, küçüğü de abisinin yanına yollayacağım bu yaz, çaldır beni kaydedeyim, lansmanı kasım gibi, aman sen de, aylık altı yüz havuzu falan da dahil, lavaboya diye bi gitti gelmedi bizimki, tabi tabi aynı, ayşen de napsın işte vakfa gidip geliyo, bilmem sekiz gibi heralde, tamam canım ben ararım seni sonra, orasını kapattık, bak seni kimle, ordan epey bi kalacak bize, iyi yapmışsınız, çok kalmayız biz de zaten, ooooo kemal bey sizi buralarda, hadi inşallah, biz de şööle kafa din, hafta içi akşam zor oluyor, bu sene balkonu yaptırdık, memnun oldum, devlet tahvili daha sağ, ka ile kaa kayserinin ka’sı, geçen ay üç yüz elli küsürle, sekiz yan kilit, çok anlar ya, işte sonra havai fişek falan, mersii, bana da versene şu adamın telefonunu, vodafona geçti, cumartesileri on on iki arası, çocuğun okulu bitince, şeyi izledin mi şeyi, memnun oldum çok, kaça geçmiş, altı gece yedi gün, şimdi çok pişman, ben de çok memnun, daha pratik, hahhahha, sormadım ama dörtten aşağı değildir, o kim lan, allahtan çok dizastır bir durum yok, yaaa o kızı ben de çok beğeniyorum, oralar çok değerlenecek görceksin, daha önce hiç olmayan, abi bak iki gözüm önüme, sıralama turlarında, kendine dikkat et, annemleri de alıp, kızım deli gibi indirim, memnun oldum, harikaymış yaa, vedat da benim eski işyerimden, adam orda kendi çiftliğinde, bilmukabele, kapış kapış, amaaan şimdi bi ton, duyduklarının hiçbirine gördüklerinin yarısına, evet öyleymiş duydum, solda sıfır kalır, votka vişne mi bu, çok hayırsız çıktı, çok daha ergonomik, öhhhö öhöööö, sibel değil mi şu, teşekkürler, bizim ufaklığı oraya yazdırdık, memnun oldum efendim, biz yetmiş beş veriyoruz kadına, geçen hafta sürdüler piyasaya, görüşelim bak mutlaka, pardon ateş var mı, pınar var benim amerikada o getirecek, sen ne kadar pozitifsen, kızım dedim bi dur daha ilk işin, arabayla yirmi dakka falan, eklesene beni de, şimdilik memnunuz, hadi ordan ukala, vaay vaay vaayyy, tuğbayı da öp benim için, senin anlıycaan, e gidelim bi haftasonu, geçen akşam da onu kutladık, iki sene ama tezsiz, çok memnun oldum ben de, orta sahaya mutlaka, anladım, hiç değişmemişsin be oğlum, biz de volvoya geçtik, adam çözmüş oğlum hayatı, kaç puan almış, iki haftada bir geliyo, çok güzel yanmışsın, merhabaaa, şahhane bir roman, bilmiyorum bana daha avantajlı geldi, geçen tamerler geldi, bütün oraları kazmışlar, anahtar teslim veriyoruz, memnun oldum, marmara ingilizce işletme, yaa hiç sorma ya, orda şimdi çok büyük bi yer yapıyolar, bildiğin gibi, bak dedim sakın ha dedim, e yakalandı diyolar her yerde basbas, nihat beyy, kim ne derse desin, nihat beeyyy, kemoterapiye başlanacak, iyilik sağolun siz nasılsınız, o ne diyo bu işe, geçen gün yolladım bikaç yere, yollara kadar sıçramış, tu bii or nat, kaybedersem derdi falan yok, haftaya gel dedim, e tabi işin ucunda, biz de dün gittik, hadi inşallah olur, yaa koparıyo beni o adam yaa, on bin futbol sahası büyüklüğünde, memnun oldum, her sabah yüzüne sürüyosun, alooo, ankastre düşünüyoruz, haluk napıyo haluk, yazık günah o kadar ağaç, kilosunu kaçtan veriyo, alooo kızım, yaa sen önce bi dur dedim bi dur önce sen, şimdiki hedefim oraya, koptuk onla da, bu hafta özel bölüm varmış, ama ben orda yapamaz demiştim, herifler şiir gibi oynuyo, biraz bağırsana, ebeveyn banyosu, nurcan nerde şimdi, bak gelmemezlik yok karışmam, sakalımız yok ki, memnun oldum, yeni bi ajansa geçti şimdi, sesin çok boğuk geliyor kızım, kuruçeşme, pardon bakar mısınız, salıya aldılar, sektörde genel bir sıkışma, annen mi, yakın, gelecek haf, beni iyi tan, seçimi sana, ne ekersen, en iyisi, düşmanını, zaten, onun, varınca, demiş, ne oldu anlamadım kızım bağır biraz, kızım biraz yüksek, tamam tamam şimdi geliyo, saygıdeğer konuklar değerli basın mensupları, nasıl, çok değil bundan altı ay kadar önce bir hayalimiz var demiştik, nasıl durdu, sıkı durun geliyoruz, hayallerinizi gerçekle buluşturacağız demiştik, nasıl atmıyo kızım yaa yapma nolursun, ve bir söz vermiştik, değişime hazır olun, korkutma beni nolur, çok kısa bir zaman içinde sektördeki tüm dengeler altüst olacak göreceksiniz demiştik, nasıl ama birden mi, işte o gün geldi, dayınları ara hemen acili çağır dur sakin ol yalvarırım, biz bugünü bir milat kabul ediyoruz, kolonya çarp yüzüne camları aç, ve sizin de böyle kabul etmenizi istiyoruz, kızım ara hemen acili kardeşin yattı mı söyleme sakın bişey, bugün kreamayndsüitin doğum günü, kızımmm, bugün tarih denizinde fırtınalar estirecek kutlu bir gün, kızımmm sakin ol yalvarırım, ne demiş mevlana, dünle gitti düne ait ne varsa cancağızım, kızımmm, şimdi yeni şeyler söylemek lazım, kızım korkutma beni lütfen sakin ol, şimdi hepinize soruyorum, artık yeni şeyler dinlemeye hazır mısınız, çabuk yatağa yatır sırtüstü, duyamıyorum ama hazır mısınızzz, kızım yatağa yatır, evet saygıdeğer konuklar, kalbine masaj yap hemen, şimdi konuşmalarını yapmak üzere yönetim kurulu başkanımız sayın mümtaz asiltürkü sahneye davet etmek istiyorum, dayınları ara hemen acile götürün çabuk ağlama dur ağlama kızım dayını ara sakin ol hemen geliyorum kızım

Hercules and Love Affair - Blind

22 Ağustos 2010 Pazar

White Rabbit




When logic and proportion
Have fallen sloppy dead
And the White Knight is talking backwards
And the Red Queen's "off with her head!"
Remember what the dormouse said:
"Feed your head Feed your head Feed your head"

15 Ağustos 2010 Pazar

Dear God Please Help Me - Morrisey

I am walking through Rome
With my heart on a string
Dear God, please help me

And I am so very tired
Of doing the right thing
Dear God, please help me

There are explosive kegs
Between my legs
Dear God, please help me

Will you follow and know
Know me more than you do
Track me down
And try to win me?

Then he motions to me
With his hand on my knee
Dear God, did this kind of thing happen to you?

Now I'm spreading your legs
With mine in-between
Dear God, if I could I would help you

And now I am walking through Rome
And there is no room to move
But the heart feels free

The heart feels free
The heart feels free
But the heart... feels free

The heart feels free

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Cockney Rebel - Sebastian




Radiate simply, the candle is burning so low for me
Generate me limply, I can't seem to place your name, cherie
To rearrange all these thoughts in a moment is suicide
Come to a strange place, we'll talk over old times we never spied
Somebody called me Sebastian
Somebody called me Sebastian
Work out a rhyme, toss me the time, lay me, you're mine
And we all know, oh yeah!
Your Persian eye sparkle; your lips, ruby blue never speak a sound
You, oh so gay, with Parisian demands, you can run-around
Your view of society screws up my mind like you'll never know
Lead me away, come inside, see my mind in kaleidoscope
Somebody called me Sebastian
Somebody called me Sebastian
Mangle my mind, love me sublime, do it in style,
So we all know, oh yeah!
You're not gonna run, babe, we only just begun, babe, to compromise
Slagged in a Bowery saloon, love's a story to serialise
Pale angel face; green eye-shadow, the glitter is outasite
No courtesan could begin to decipher your beam of light
Somebody called me Sebastian
Somebody called me Sebastian
Dance on my heart, laugh,
swoop and dart, la-di-di-da
Now we all know, oh yeah!

kavuşma

olayları, yaşadıklarını akışına bırakmamanın kaçınılmaz olduğu bi an gelir hayatta. artık niye deli gibi kastırıp mücadele ettiğini, acı çektiğini, durumları kendi açından daha dayanılmaz kıldığını zorla olsa da anlarsın. hayat yeter ulan artık kes bi sesini de otur soluklan azcık der. çaresiz oturursun. kendinden uzaklaştığını hissedersin böyle zamanlarda. korkutur bu seni, güvenlik duygunu sarsar, değişmek zor gelir, tutunduğun şeyler ya yer değiştirmiştir ya çekip gitmiştir birer birer ya da seni orada tutan hiçbir şey kalmamıştır artık. ve sonra kendini de çekip almak zorunda kalırsın oradan. eski düşüncelerinden ve duygularından uzaklaşırsın zamanla. aslında kendinden uzaklaşmak sandığın şey yeni bir kendine kavuşmaktır, öyle okumak lazımdır. ama yaşarken bunu anlamazsın kolay kolay. bunu bir kavuşma olarak görmek için gerçek bir vuslat gerekir belki, zihninde ve hayatının akışı içinde somutlanan bir vuslat... neye kavuştuğunu bilmeden kavuştum diyemezsin kolayca, bi şeylerden ayrılmak başka bir şeylere kavuşmaktır nihayetinde, ama ayrıldığın şeyler kadar kavuştuğun şeylerin de neler olduğunu görmek istersin, tutmak, anlamak, fark etmek, idrak etmek, hissetmek istersin. insan kendine kavuşursa başka şeylere daha kolay kavuşur. kavuşmak ideal bir şeylere kavuşmak anlamında değildir sadece, bundan yüce bir karşılık beklemek sancılı olabilir. çok derin anlamlar çıkabilir içinden çıkmayabilir de... kavuşmak istediğin şeyin ne kadar derin olduğu ile ilgilidir biraz bu. biraz hayatın sana kelek yapmaktan artık biraz vazgeçmesiyle, büyük ölçüde de insanın kendisiyle. en güzel kavuşma senden başka kimsenin fark etmediği bir kavuşmadır aslında.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

tımarpark

hayat bir tımarhaneden farksız gibi. içinden çıkmanın da içinde kalmanın da mümkün olmadığı bir tımarhane. kendimizi bi yerinden kaptırıp oynuyoruz içinde ya ne hoş... kaptırmasak başka ne yapacağız? elde ne var başka? ama zaman zaman tımarhanenin penceresinden kafayı çıkarıp o tarafta neler olduğuna bir bakmak gerekiyor. o taraf ne taraf sahi? tarafsız bir saha? kurtarılmış bir bölge? kimseye ait olmayan ve herkese ait olan bir bahçe? arada bir tımarhanenin nefessiz bırakan, yorucu, tüketici, saldırgan, yabancılaştıran, yalnızlaştıran, vahşi, bozbulanık, adaletsiz dünyasından kurtulmak gerekiyor. arada bir kafayı pencereden dışarı çıkarıp bakmak gerekiyor. ne göreceğini, ne bulacağını bilmeden... nefes almak için... iki dakika bile olsa serinlemek için... kafayı çıkarmak da yetmiyor bazen. ayakkabıları tavana doğru fırlatmak ve yeni budanmış, deli deli kokan ıslak çimenlerin üzerinde çıplak ayaklarla yürümek gerekiyor...nereye? pencereden baktığımız o yere doğru... her şehrin bir parkı vardır değil mi? o halde her tımarhanenin de kendine ait bir parkı olmalı. tımarpark... aramızda yarası olmayan var mı sahi?